Çok gezen bilirse, hani bana hani bana...


Ne yazıcağıma dair hiç bir fikrim olmadığı için bir spekülasyon yaratma ihtiyacı duydum, ama tam oturmadı. İddia şöyle, çok okuyan değil de çok gezen bilirse, bendenizin de bişeyler öğrenmiş olması gerekmez mi? Cevap veriyorum "yok öyle bişey!"
Nihayetinde son tatilimi de tamamladım burda ve başından beri iddia ettiğim gibi diğer tüm arkadaşlarımın son haftalarında irlandayı gezme adetlerinin bendeniz için asla geçerli olmayacağını kendime ispatladım, zira bu düşüncemden kimsenin haberi yoktu.
Ufak çaplı bir daire (çember dairesi) çizerek brüksel-köln-amsterdam-brüksel- home sweet home dublin yaptım. 9 gün sürdü. Amsterdam kısmı hariç süper koşturmacalı geçti.
Ayrıca belirtmeliyim ki Türkiyenin yıllarca boşuna ahını almışım. Yok efendim demiryollarını kullanmıyomuş, o kadar kıtaları birbirine bağlamasına rağmen karayollarından başka bi bok bilmezmiş, bu petrole bağımlılığını arttırırmış falan. Otobüsün gözünü sevem yaaa... Avrupa demiryolları kullanıyo da noolduyo. Servet harcadım trenlere serveeeetttt... (tamam geçti)
İlk gözlemim (ki önceki fikirlerimi beslemekten başka bişey yapmamıştır, belki bide sırtına vurup gazını çıkartmıştır) bu avrupada şehirler küçücük. Berlini saymazsak, gördüğüm tüm şehirler içi dolu turşucuk.
Başka da gözlemim yok bu arada. Hemen kısaca neler yaptım anlatıyım, yönetmenim de o arada bandımızı yayınlarsa.. (tamamlanmamış cümle kibarlık bir nevi)
Brüksele indim, gökhan beni aldı, çantayı otele koyduğum gibi dışarı çıktık, başladık içmeye, o gece başka naaptınız derseniz, içtik şekerim, şehrin meydanlarını gördük, içtik, içtik, içtik... Bu arada şehre akşam 9buçukta indiğim ve şehrin turistik yerlerinin yüzde yetmişini bir saatte bitirdiğimi saat 11de çalırkeyif bile olduğumu söyleyebilirim. Zaten adam turisti nasıl çekceğini bilememiş, 15cmlik bi işeyen çocuk heykeli koymuş. Bi hikaye sıkmakla bile uğraşmamış, nasılsa turistler gelir onu görmeye diye. Nitekim tek hikaye orda bi çocuk varmış, işiyomuş...
Ertesi gün kafamda 2 tonluk başağrısıyla, Irish Pubda kahvaltı yaptık, 82 tane kahve içtik (yeni zellandaya gidip döner yemek gibi bişey) vurduk kendimizi yola (raylar da altındandı bence, o kadar paraya...)
Neyse Köln'de binbir zahmetle Çağlayla buluştum durakta, dedim ki çağla karnaval falan tamam süper hazırım, zaten hala sarhoşum ucuza da gelir, tamam duş da almıycam ama bi kahve içem oturup sakin eve gidince gözünü sevem dedim, he heee dedi, 86. kattaki evine çıktık (abarttım) bi tane jelibon kılıklı herif, bi tane fransız olduğunu iddia eden alman kowboy, bir adet çağla, elime tutuşturdular viskiyi, sonra zaten karnavalda insanlara sen bugün nesin gibi anlamsız sorular sorarak eğlenicek kadar sarhoştuk diyim.
Bu arada bu fransız olma azmini gramlık fransızcasıyla iddia eden arkadaşımız sayesinde en son yaşanan dialoğu dün izlediğim friends dizisinden bir replikle tanımlıycam. They dont know we know they know we know. Yani çağla; bahar herif alman ama sen bildiğini çaktırma, bahar, yaw ben biliyorum senin fransız olmadığını, Daniel; onlara söyleme benim fransız olmadığımı bildiğini, Philip, senin bildiğini bizim bildiğimizi daniele söyleme. Sarhoştuk evet.
İki gün sonra aktım gittim Amsterdama tontonla mis gibi huzurlu vakit geçirdik. Benim enerjimden pek eser kalmasa da, en doğru adreste en huzurlu (bakınız yakın geçmiş) günlerimi geçirdim. Pek bi güzel geldi.
Yine bitti tatil, koştur koştur son dakkada brüksele gittim trenle. Neyse dedim tam vaktinde havaalanında olcam, bi yemek yerim derken, Gökhana bu gelişmeleri haber vermeyi unuttuğumu iki gündür beni orda beklediğini, eh biraz da ayıp olduğunu, son dakka da brüksel merkezde buluşunca anladım. Ayıp!
Durumda vahim çünkü hem kendimi affettirmek, hem yemek yemek hem de uçağa yetişmek o an imkansız görünüyodu. Sonuç olarak hepsini yarım yamalak yaptım,süper hızlandırılmış bi yemek, yarım gönlü alınmış bir arkadaş, son dakkada uçağa yetişmiş bi bahar. En azından o kadar saat önce uçağa gitmeye gerek yokmuş onu farkettim, o da günün karı oldu işte..
En nihayetinde evime vardım gece, ertesi gün uyuşturucudan ölen gençleri hala hayatta olan gençlerle (nasıl bi tanımlama) ve dublin valisiyle andık. Kadın sıkıcı sıkıcı konuşurken ağlamaya başladı, aksiyon gelince bizde canlandık tabii.. Bendeniz bu etkinliği tatil nedeniyle son anda öğrendiğim için, açık havada yapılacağını o açık havadayken öğrendim, dondum dondum, ordan bizim arkadaşların partisine gittim, yine deli gibi içtim, şimdi iki gündür markete gidip ekmek alcak halim yok ama bu kadar da yazdım, kendime bi alkış.
25 gün kaldı gelmemeeeee.... Sarıldım

Yorumlar

Popüler Yayınlar