Bir garip hallerdeyim..




Sevgili tanıdıklar bildikler...
An geldi, artık içimdekilerin ana başlıklarını kusmaya geldim. Bir gerip hallerdeyim burda bir kaç gündür. Zaten değişmekten folloş olan ruhum şimdi yeni bir döneme girdi. Bilmiyorum her benzer tecrübe yaşayan insan aynı evrelerden geçiyor mu, belki de ben çok zayıfım. Cevabı öğrenebileceğimi sanmıyorum ya da ikinci şıksa ciddiye almak istemeyebilirim.
Ne iyi ettim de geldim evresi
Herşey yeni, sokağın karşısındaki ofisten çıkınca evimi bulmaktan bile aciz, aylak aylak gözlem yapmalar, önünde adam kesseler vay be ne farklı kültürel kodlar, şu bıçağı saplayışa bak ne kadar farklı demeler (artık abarttığımı not etmeli miyim bilmiyorum, siz beni bildiğinizden değil, ben aşırı abarttığımdan)
Yanlızlık
Başından beri yanlızlık hissinden hoşlanmam zaten. Kalabalığın içinde bi kenara çekilip kafa dinlemek ise dünyanın en büyük lüksü, en büyük enerji kaynağıdır bana. Fakat yanlızlık bir tercihle oluşmuyosa...
Ne işim var benim burda, bıraktım gül gibi ailemi, arkadaşlarımı, güzel rakı sofrası sohbetlerimizi falan filan... Zaman akmaz, televizyonda kanalları geçerken ne küfrediceğin, ne de yaptığın işi anında bırakıp tv karşısına oturup heyecanla izliyceğin programlar yoktur. Öyle bakarsın, hmmmm, bi de kimbilir ne hakkında espri yaptı, bahsettiği adam kim ki?
Sokakları keşfet, aksanları keşfet, pubları keşfet, marketlerin fiyatlarını keşfet, yaptığın işi keşfet, o, bu, şu derken bi bakmışsın odana kapanıp kitap okuyosun.
Acımadı kiiiiii....
Ve işte en güzel kısım, ortalama 4 ay falan sonra artık görüşmek isteyeceğin insanları kafanda belirlemiş planlar yapıyosundur, turistik yerlerin anlamsız kalabalık publarına esir hissetmezsin kendini, arkadaşlarınla gitmekten hoşlandığın mekanlar vardır. İş yerinde kimin lüzumsuz, kimin yardımcı, anlayışlı olduğunu bilir ona göre bi çalışma planı ve ruh hali hazırlarsın. Ne nerden alınır bilinir, aldığın para neye yeter bilinir, şehir hangi saat güzeldir, ne zaman o nadir günbatımını sana sunar hissedilir, bilinir. Beklentilerin şehrin sana verdiği kadardır. Artık seversin, yavaş yavaş.. Yaşarsın nihayet, sıradan ama keyifli bi yaşamdır, akşam pijamanı giyip dün gece kaydettiğin programı da ev arkadaşlarınla izler henüz ısıttığın odana gider girersin yatağına...
Bu arada bir kaç fırsat çıkar karşına, aldatırsın şehrini. Kısacık zamanlar nasıl da tatlı gelir o tanımadık nehrin kenarında. Tüm farklılıklar, daha önce tanışmadığın ve kaçırdığın güzellikler olarak yazılır aklına. Bir kaç gecelik aşk yaşarsın şansın varsa.
Döndüğünde ise o hiç bir şey yapmaz, çabalamaz, bir de yağmur yağdırır üstüne, hoşgeldin diyip kapıyı çarpar suratına. Sende açarsın kollarını yapmurun altında özledim seni dersin.
Yine o seni sever sonra, yine sen onu seversin..
Daha da Davosa gelmem
Şimdi yağmur yok, soğuk soğuk yüzüme bakıyo güneş. Tadını mı çıkarsam, gidiceğime mi üzülsem. Şehirlere bağlanmak konusunda gayet zayıfım, ankara aşkımdan da anlaşılacağı üzere. Şimdi bir gün açıp takvimden gün sayıyorum özlemden, bir gün kendimi atıyorum liffey'e ne var bu kadar etkilencek diyorum. Bu şehir arkamdan falan da gelmiycek. Bi daha da gelmem buraya. Yıllar sonra bir haftalık bi tatilde suratıma "pardon çıkaramadım" demesine de izin vermiycem elbet.

Şimdi ankaraya gidiyorum

Bir arkadaşım orda yeni bi keşif süreci yaşıycağımı ve gider gitmez hoşuma giden şeyleri not almamı önerdi. Tahminen sonra onlara ihtiyacım olucak.

Bu arada herşeyi son haftaya bırakmamak için geçen hafta çok güzel bi parti verdim evde. İnanması zor ama şu ana kadar ki en iyi ev partisiydi diyebilirim. Sonra bi arkadaşın doğumgünü partisi falan. Burada eğlence evlerde dönüyo diyebilirim. Güzel işte.. Daha iki haftamız var...

Yorumlar

Popüler Yayınlar