Ey Arabistan, sen mi suudisin ben mi?

Az önce Suudi Arabistan'dan geldim. Gitmiş olmaktan da orda sadece bir gün geçirip dönmüş olmaktan da çok mutluyum.

Şehrin önce havadan, sonra -araç içinden görebildiğim kadarıyla- yerden görünümü beni çok etkiledi. Sarıyı sadece bozkır olarak sevdiğimi zannediyordum ama sanki çölün üstüne henüz inşa edilmiş izlenimi veren birbiriyle uyumlu binalar topluluğu çok etkileyici.

Herşey sarı, şehrin üstüne çöken toz bulutu sisi bile. Caddeler çoook geniş, ferah ve asfalt ben kaliteliyim diye resmen çığlık atıyo. Benzinin litresinin 50 kuruştan az olması ve ülke zenginlerinin bildiğimiz zenginden öte bir varlığa sahip olması itibariyle caddelerdeki arabaların çoğu oldukça lüks. Jeep'ler fink atıyo ama nereye gidiyolar bilmiyorum. Zira böyle bir sosyal yaşamla gidilebilecek sadece ev ve iş varmış izlenimi uyandırıyor hayat. Şehir sıfır sapma payıyla tamamen geometrik ve hatta kare. Bir cadde veya sokak yok ki bir derece sapma yapsın. Şhrin sınırı bile köşeli. Büyük bir kare düşünün ve sınırlarına küçük karelerle ufak bir dairemsi görünüm verin. İşte riyad! Bildiğin geometrik. Bence kral opsesif.

Caddede trafik çok. Şerit değiştirmek adetten büyük ihtimalle. Tek şerit gidince radara yakalanıyorlar herhalde ama korna sesi yok, gerginlik yok. Bunun nedeni sanırım birincisi alışkanlık ve ikincisi caddenin 5 şerit falan olması.

Özellikle havaalanından otele giderken inanılmaz mimariler gördüm. Ağzım resmen açık kaldı ki, şehrin merkezine gelmeden önce gördüğüm orta sınıf bölgelerden sonra anladığım kadarıyla, bu bahsettiğim bölge oldukça kalburüstü bölgelermiş. Hele bir alan vardı ki okuduklarımdan anladığım ve gördüğümde tahmin ettiğim üzere kralın konutu olmakta kendisi.

Bu gezim sırasında tükürdüğümü avuç avuç yalamış bulundum. Keşfedecek onca şey varken alışveriş merkezine gitme olayına sinir olmak bu ülkede işe yaramıyor çünkü başka hiç bir alternatif yok. Biz de gidiverdik, bi arkadaş sırf "riyad'dan aldım" demek için boktan bi çantaya bok gibi para verdi. Benim gözlemim ise, seçenek çok fazla ve benim burda hiç görmediğim çok pahalı markalar heryere yayılmış durumda. Bu gözlem için ortalama bir buçuk saat harcamak zorunda kaldım ama nihayetinde içinde bulunduğumuz Al Mamlaka Tower'ın tepesine çıkıp şehri görmek için girişimde bulunduk.

Cebimizde taksi parası hariç 70 riyal kalmışken gereken miktarın 100 riyal olduğunu öğrendiğimizde ilk merak ettiğim kadınların kamusal alanlarda hüngür hüngür ağlamaya izni olup olmadığıydı. Ben bu ikilemi yaşarken, ülkedeki tüm mavi yaka işçiler gibi kendisi de çok büyük ihtimalle malezyalı veya komşu benzeri ülkelerden olan biletçi adam "tamam o zaman siz bana 70'i verin ben üstünü tamamlarım" diyerek cüzdanından 30 riyal çıkarıp elinde parayı tutan adama verdi. Yanımdaki arkadaşlara göre bunun bi karşılığı olmalıydı ve yaptığımız şey bu ülkede haram olduğundan uyarı alabilirdik ama bence bu sadece bir şovdu. Bilemiyorum.

Sonuç olarak iki ayrı asansör kullanarak 99. kata çıktık ve ben bu şehre ilk ve son defa hayran kaldım. Bir de gecenin gökdelensel ışıkları kendini gün ışığında çöl ortası bir başkente bıraksaydı büyük ihtimalle o gün hayat saat kaçta bitiyosa ben de o saate kadar hayatımı orda geçirirdim.

Bu arada türkiyede pazarlık yaparken "tamam yaaaaa, al!" diyip hemen pes eden ben, taksi parasını 20 riyalden 8 riyale düşürmeyi iki kere başarmış bulunmaktayım. Tebriklerinizi bu becerim sizin de işinize yarayana kadar saklayabilirsiniz. Kendimi geliştirmeye kararlıyım.

Poponuzu koyma ihtimaliniz olan her yerde aile ve saplar ayrımı var. Bizler bu ülkenin kurallarına göre sürekli korunması gereken - ama aynı zamanda 42 derece güneş altında bile beyaz rengi erkeklere kaptırıp siyah çarşaflara bürünmek zorunda olmak dahil tüm avantajlarını erkeklere devretmiş- varlıklar olduğumuz için aile alanlarında kısılıp kaldık. Bu alanlara öyle yada böyle oturmuş olan erkek ve/veya erkekler ise özellikle pis tiplerden ve çakallardan seçildiğini düşündüğüm polisler tarafından anında kaldırıldı.

Sokakta kadınların başını kesinlikle kapaması gerekiyor ama niye olduğunu anlayamadığım bi şekilde alışveriş merkezine girer girmez kafadaki örtüyü indirmek mümkündü. Bizim gibi sadece saçını hafif kapatan tipler -çok yüzeysel bir tanımla avrupalılar- hemen örtüyü indirirken, gözleri dışında cildinin bile nefes almasına izin vermeyecek şekilde kapanan kadınlar bu kuralı pek uygulamıyorlar. Namaz vakti tüm kepenkler bir anda kapatıldığı için yeme aktivitesini ertelemek zorunda kaldığımızda bir arkadaşımla tuvalet arayışına girdik. Bu olsa olsa mescitte olur diyip kadın mescidine girdik. Ordan çıkıp diğer arkadaşların yanına gittiğimizde ikisinin de yüzü düşmüştü. İki tane adam gelip başları hala açık olduğu için herkesin ortasında bağırıp tehdit etmişler. Biz de bu vesileyle öğrendik ki namaz vakti avm falan dinlemiyormuş, edepli edepli oturmamız gerekiyormuş.

Şimdi hakkında bir kaç bilgi okuyup da gördüklerimle bağdaştırınca, ordayken hissetiğimden çok daha fazla geriliyorum. "Ay başörtüm düştü hiihihihihi" sahnelerimiz beni şu an endişelendiriyor mesela. "Bu ne abicim, tam sıra bize gelmişken kapancak kepenkler ezan yüzünden, 20 dakka daha açız" serzenişleri, namaz vakti ortalıkta dolaşan kadınların aldıkları uyarıların görünce, 'tüm gün aç da kalırmışım aslında'ya çeviriyo şu an kendini. İngilizce bilen herkesten bilgi koparmaya çalıştım ben ama iş ortağıyla birlikte oturan kadın, akrabası olmayan bir erkekle oturmaktan ceza alırmış meğersem..

Bir de kahkaha olayı var ki, offff. Asansörle tepeye çıkıyoruz. Asansöre önce kadınlar alınıyor, ardından ailesiyle birlikte olan erkekler. Biz bu tecrübemizde erkekler yanlışlıkla kendilerine değecek o kalabalıkta diye kadınlar tarafından asansörün dibine doğru pestil edildik. Bu sırada hem sıkışıklık, hem de bu kısacık süreçte yaşadığımız gerginlikler yüzünden şımarmış bulunduk ve bir kahkaha tufanı sesi asansörün sınırlarını aşıp çöl kumlarına karıştı. Şimdi düşünüyorum da yaptığımızı.... Tüylerimi ürperten detayları keşifçiliğim bitince farkediyorum, yemin ederim şimdi olsa yapmam. Büyük risk, gerek yok. hayat güzel zaman zaman.

Daha da yazıcak çok şey var ama ortalama 25 saattir uyumuyorum ve siz üşenirseniz bakmaya diye yazıyorum saat öğlen bir buçuk. Elimden gelen budur. Şimdilik abeyalı fotoğraflarımız elime ulaşmadı o yüzden Tepesinden şehri izlediğimiz Al Mamlaka'nın fotoğrafını ekliyorum ama bizimkiler bana ulaştığı an burda bilin.

Hepinize kum kokulu öpücükler.

Yorumlar

Popüler Yayınlar