Söyle Belfast, sen mi büyüksün ben mi? -Sen...



Üşendim üşendim, sonunda şu an yazmaya karar verdim blogu. Sanki benim rızama dayalı bişey diilmiş gibi yazmadığımda suçluluk duygusuyla doluyorum, sınavına çalışmayan çocuk gibi...
Efendim geçen hafta "allah" için naaptın sorusuna bu blog aracılığıyla bir fotoğrafla cevap verecektim fakat kabloyu bulabilme yeteneğim fırtına öncesi sessizlik beceriksizliğinde.
Geçen hafta DIT üniversitesinin bir fakültesinin (mühendislik) bir katını tamamen bradogca kapatıp her sınıfta ayrı bir aktivite gerçekleştirmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Bendeniz katerina ile tatlı denilebilecek muzur bebelerle biri kadın biri erkek boyları iki metreyi aşan süslü heykeller yaptık. Gayet yorucu ve bir o kadar "ulen bende de yetenek varmış he" dedirtecek bu sanat çalışmasının fotoğrafını ilerleyen günlerde sizlerle paylaşmayı bir borç bilirim. Merak eden arada bi göz atsın bu yazıya, fotosu bir gün burda olucak.
Haftanın tümmm çalışmalarını cuma akşamı tüm bebelere ve velilere muhteşem bir şovla sunduk. Müzik atölyesi, kostüm tasarımı (ki şovları cat walk şeklinde oldu spot ışıkları altında), drama, futbol turnuvası ödülleri vs derken sonra herkesi kovup bradog ekibiyle giden gönüllülere "ağlaaaaa, ağlaaaaa" diyen videolar ve veda konuşmalarıyla haftayı sonlandırdık. Yetmedi 20 kişi temple bar'da bir pubda akşam yemeği yedik, (12ye kadar gönüllülere beleş) sabaha kadar içtik. Koca adam büyük patron dans ederken yerlere düştü. Bahar yine yurdunu çok iyi temsil etti dayanıklılıkta. :)

Peki ya sonra???
Belfast!!! Bir gülücük ve bir üzgün surat.
Belfasta gitme nedenimiz gençlerin cinemagic adlı organizasyonla kısa film yapacak olmaları. Bizim kızlar feciydi hiç o kısma girmiyorum. Ama bu çocukların elindeki fırsatları görünce ağzım açık kalıyorum. 5 gün boyunca Queens üniversitesinin kampüsünde film hazırlıkları ve çekimleri yaptık, mis gibi yurtlarında kaldık, yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda, oooh... Ama bizim kızlar kafalarını bile çevirmediler resmen bu güzel fırsata, alışveriş yaptılar, sevgili aradılar.
Belfast; Öncelikle bu dublin denilen şehir yüzünden ordan burdan çıkan yeni, modern, uzun binaların şehri ne kadar çirkinleştirdiğini unutmuşum. Şok etkisiyle hatırladım. Meğerse ne kadar temiz, düzenli güzelmiş bu şehir yahu. Belfast çirkin ve küçük bi şehir, sokakları daha yamuk, alakasız, düzensiz. Tarihi binalarla, eski bakımsız binalar, yeni çirkin binalarla, terkedilmişler bir arada. Şehrin merkezinin merkezinde diilseniz her yer varoş tadı veriyo. Ama ben enteresan bi şekilde dublinden daha çok sevdim bu şehri. Daha bi gerçek, daha bi dürüst geldi, daha samimi... Bilemedim ki niye sevdim.
Belfastta emoların allahını gördüm, bizim varoştan gelip pumalarla brezilya tişörtleriyle egos jölelerle emo olanlar var ya, onlar yalanmış çok geç anladım :)
Kuzey irlanda aksanını sevdim. Gençlerini görünce, tanışınca dünyadaki her gencin dublin genci gibi olduğu düşüncesinden kendimi sıyırdım attım, kendi hayatımı ve umutlarımı kurtardım.
Cuma akşamı dönüşte de ine ve yine diğer evslerle partimtrak bişey yaptık, vedamsı. Herkes bu ara ayrılıyo parti bol olcak, gidende...
Dün de geceden kalmanın dayanılmaz ağırlığıyla evdeki herkes ölü gibi tv karşısında fotosentez yaparken, çekistanlı 1 hafyadır bende kalan 2 arkadaşım bize mis gibi akşam yemeği ve hatta tatlı bilem yaptılar.
Tanrı bizi korudu :)
Sevgü...

Yorumlar

Popüler Yayınlar