Sevmekten kim usanır (Dikkat! Halloween çıkabilir!)
























Başlığımız değerli kıymetli ve anlamlı olmakla birlikte içinde aşk unsurları barındırmamaktadır. Bugün bizim veletler Temple Bar'da Halloween şovlarını yaptılar. Hepsi ayrı bir çikolata tatlılığında umpalumpa oldular :)(Charlinin çikolata fabrikası filminden Tim börtın amcamızın biz yeni nesle tanıttığı ufak insanlar)
Dönüşte bizim ekipten bi kaç kişiyle yemek yedik. Onlar muhabbete devam ederken bendeniz antibiyotik kullandığım için datlı evime döniyim dedim. Gündüz süper ferah ve açık olan havanın şu an zırıl zırıl ağlamasının da bunda payı var tabi. Neysem eve geldim, bişeyler dinleyem derken birden karşıma müzeyyen senar çıktı, eh hadi madem derken, kendimi sarımsaklı yoğurtlu mezelerle donatılmış bir rakı sofrasında sol elimi havaya kaldırmış şarkılara sarhoş özgüveniyle eşlik ederken, sol elimle balığıma limon sıkarken hayal ettiğimi farkettim. O yüzden başlığımız da şu an bana eşlik eden parçanın ismidir efem.
Size sana bana ona bu haftanın önemli gelişmelerini kısaca anlattıktan sonra emmetle film olayına dalcaz.
Pauline beni ve ferdiyi (bakınız, fernando) akşam yemeğine davet etti. Bakalım ev ortamında dinner nasıl oluyomuş dedik, aldık çikolatamızı gittik. Yemek keyifli olduğu kadar hızlıydı da... İnatla ayrişler kendilerine özgü yemekleri olduğunu iddia etseler de yemin ederim patates kızartmasıdır sadece olay :)
Neysem yemek lezetliydi, pauline ve iki çocuğu (kazık kadarlar) güzel güzel yedik işte, ay hala kasıyorum anlatcam diye, güzeldi işte :)
Bu arada Claudie ve Maximle buluşmaan önce ulen kültürüm geldi diyip aktiviteleri araştırıp sonunda gay tiyatrosunda karar kıldım. Karşılaştırmak lazım, bi de bunu görelim dedim. Yine zor şartlar, kısıtlı imkanlarla hazırlandığı çok belli olan samimi bi oyundu. Ama bana klişeleri çok gibi geldi.
Müziği hemen değiştirip, bir güzel bandista açıp atşe toplarının gürültüsüyle gittiğimiz korkunç bi çiftlikten bahsediyorum... Bizim bebeleri 3 gece boyunca bu çiftliğe götürdük. (ben sadece bi gece gittim tabi) Maksat istekli olan herkes gidebilsin. Bu Causey Farm denilen yer gerçekten de çiftlikmiş. Nasıl Bu kadar büyük bi çiftliğe sahip olursun, bu bir. Nasıl kullanırken hem de bu kadar yıkık dökük binaları içinde barındırırsın, ahanda iki. Hadi hepsini yaptın nasıl bu kadar çok şeyi aynı anda organize edersin de beni altıma işettirirsin :) Allahım aydınlık yolda bile yürürken muhakkak her santimde bişeyler çıkıyodu ya. Hala da "normal" zamanlarda bildiğin ev bark olarak falan kullanılabilen bi yersen eğer, yüzlerce insanı nasıl bu kadar iyi organize edersinde birbiriyle çakışmadan bu kadar çığlık attırırsın. Vallaha hayran kaldım. Amerikan film stüdyolarının gerçekten eskimiş, gerçekten karanlık, gerçekten korkuncunu düşünün. Yanımda 15 tane bebe, korktuğumu da çaktıramıyorum. Bir sürü şey işte ya anlatılmaz yaşanır hemi de 10 euro dicem emme işte avrupanın bi ucu. Bi fotosunu koyuyorum sadece onu da yerleştiremiyorum zaten istediğim gibi ama atraksiyonları da kısaca anlatıyım. İlki yıkık dökük üst kat odaları falan yok olmuş bir ablamız korkunç hikayeler anlatıyo. Size korkunç gelmiyo ama ben kapppkaranlık o evde altıma sıçıyodum, karanlıktan korktuğumu bundan sonra cv'me yazcam :)
İkincisi, bi patikadan yürüdük baya bi önümüzde ortaçağdan fırlamış bi amca, sağdan soldan hayaletler ölüler, ağlayan gelinler geçiyo, ağaçlardan bilmem neler çıkıyo, şansıma bi de ay ışığı, yapraksız dallar, çalılar samanlar falan... Sonunda bi çit gördük, hala amcayla yürüyoruz, ben anlamadım o açık alanda nooldu, bi anda bembeyaz bi herif elektrikli testereyle bizi kovalama başladı. İşin ilginci adam hep ordaymış, o açık alanda nasıl çıktı, nasıl hepimizi korkudan gebertti, koskoca adam shane bile (ki siz onu artık patron olmaktan çok koca adam diye tanıyosunuz) resmen çığlık çığlığa çamurların içinde koşuyodu.
Sonra bi cadının sınıfında bir sürü ottan boktan (otla bokla yani) büyüler yaptılar, ölü bi ninenin yasının tutulduğu odada, ölümle falan ilgili korkunç hikayeler dinlediler, cadı süpürgesiyle uçtular, sadist (aslında ateş ve poi) şovları izlediler. Veeeeee, ahanda benim anneeeee dememe az kalan sonuncusu, olay basit, karanlık perdeli perdeli labirentlerde yürüyosun, karşına sürekli bişeyler birileri çıkıyo.. Anlatırken pek tatlı, bizim bradogdan iki genç hatunla girdim ben bu labirente. içeri girerken elele tutuşmuştuk, çıktığımızda tırnaklarımız ellerimizin içine girmişti :)
Sadece iki foto koyuyorum buraya, biri labirentten, aslında orda bide elinde makas üstünde kan olan önlüklü bi abimiz bizi kovalıyodu ama ben olayı başarıyla tamamladıktan sonra anca içeri girip çekebildim, o yüzden elimizden gelen budur. İkincisi de Temple Bar'da bizimkilerin şovundan önce benim fotom. Blog benim diil mi kendimi de koyarım, eheh.. Tüm hafta neyle uğraştığımızın da ufak bir ipucu niyetine.
Korku filmlerinin ve bu tür aktivitelerin ve hatta acı yemenin hala işkence olduğunu düşündüğümü belirtir, tatile çıkana kadar yazmazsam diye yine belçikalı, hollandalı almanyalı bişeyler planladığımı ve tatil dönüşü tr'ye dönüş moduna gireceğimi de ekler, sizi ısırarak öperim (korkunç değilse ısırığı geri iade edesiniz) Happy Halloween! (bu da nasıl bi ironi korkacam diye canın çıksın sonra happy de, hay allahım yaaaa)

Yorumlar

Popüler Yayınlar