Has Kongo Seyahat: "Ne eğlence, Ne dinlence; Tek Yol Seyahat"

Yola çıkıyorum....

Nereye olduğunun önemi genellikle yüzde 30-40 civarında seyreder. Bu seferki nereye, söyliyim. Yavru vatana....

Yol duygusu beni hala heyecanlandırıyo. Deli miyim neyim?
Durduk yerde (yemek yaparken) düşünmeye başladım bugün. Neye gittiğini bilmek mi daha keyifli, ismi dışında hiç bişey bilmemek mi?

Hemen konumuzun swot analizini yapmaya başladım. Sonra dedim ki; iktisatçı ruhsuzluğuna kayıyorsun, toparla kendini! Analizi bıraktım, anılarımdan mütevellit tekrar düşünmeye başladım.

Enteresan huyum; kötü anıları unutma özelliğim yüzünden vardığım her sonuç güzel çıktı. Sadece ismini bildiğim şehirlere gidişim de, yuvama döndüğümü hissettiğim yollar da hep güzeldi.

Ordan da başka bir noktaya vardım. Yol sempatizanlığının zihnimizdeki tezahürü; Amerikanın kültür endüstrisi yüzünden, eski ama vefakar arabasıyla, bi kolu camdan sarkarken, kumral saçları rüzgarla havalanan yakışıklı şoförümüzün tüm özgürlük artisliği üzerine sinmişken, bozkırların arasından uzanan düşük kalite asfalt yolda soft rock bir melodiyle günbatımına doğru yol alması şeklinde. 

Bu ülkenin tarihinde yok böyle bir sahne! Benzin fiyatından girer, trafik kazalarından veya tacizci kamyon şoförlerinden çıkarım. Hiç acımam. 

Ama bu, yaşadığımız coğrafyada yolun güzel olmadığı anlamına gelmez. Değil mi?

Bir de 'evimden evime gitmek' hissi var ki yaşadığım, onu hala çözemedim, formülleştiremedim, kelimelere dökemiyorum. Göçebe yaşayanların kaç tane yarım evleri var bir düşünsenize. Hiç ait olamasalarda, çok özledikleri sıcak ve yumuşak yataklarına uzanmış gibi hissettikleri kaç tane şehir...

Yol demişken...

İnsanlarla vedalaşma sürecini tercihen kısa tutarım. Kendimi 'Hadi uzatmayalım' diyerek, ruhen bir sarılmacayla tatmin etme konusunda eğittim. Ama bunu ev için yapamıyorum.

Banyoyu temizlesem, mutfak dağınık, salonu toparlasam, bakıyorum oda isyana gelmiş (örneği çok uzatamıyorum, ev küçük, bi oda bi salon). Hayır yani, bir de herşey hazır desem, vakit geçirmek için bilgisayar başında takılıyorum, ama bavulun ortasına en yumuşak kıyafetlerin arasına itinayla yerleştirilmesi gerektiği için eşyalar yine meydanda. Hadi herşeyi hazırladın, zaman aksın diye bi çay kahve molası versen, yine kirli, yine kirli. Fişleri hiç söylemiyorum bile. Hınzırlar, son dakikaya kadar bir şekilde gerekiyorlar.

Bu kadar aksi olmasının nedeni hiç yola çıkamaması, hep yerinde sayması bence.

Not: 2010'dan aldığım en acı gerçek ders beklentilerin sıfırın altında eksi beş dereceye kadar inmesi gerekliliği olduğundan, artık bana bir bok olmaz.  :)

Not 2: Sarısına kurban bir yol fotoğrafı ekliyorum. Favori yollarım hep sarılara bezenmiş olanlar. Bir de dağ uzanırsa karşımda, işte ben orda mest oluyorum.

Hepinize seyahat firmalarının ikram ettiği limon kolonyalı mendil kokusunda öpücükler.

Yorumlar

Popüler Yayınlar